30 Haziran 2011 Perşembe

sanal aşk

Elleri cebinde ilerledi gölgelerden. Dar sokaklar içini ferahlatırken, hiç aldırmadı ıslak bulutlara ve zemine. Yeryüzü hep grileşiyor yağmurlarda. Şehirlerin çocuğu olmak koymuyor ona. Yeşile aşık değil, güneşe aşık değil. Belki aya aşık, gri betonlara, eski sokaklara ve yıkık dökük ahşap evlere aşık. Kendini silikleştiren her şeyi seviyor.  Yokluğu hatırlatmıyor bunlar ona. Mezarlıklar da öyle. Ama renkleri sevmiyor. Dar sokaklarda devam ediyor. Bulutların karanlığı hakim gündüz vakti. Huzur kaplıyor içini bir an. Gökyüzünün mavisi olmadığı için. İnsanlar nasıl olsa fark etmiyor diyor. Üniversite gençleri sıklaşıyor, o ilerledikçe. Daha önce bir kez uğradığı bir cafe önünden geçiyor şimdi. İçinde tavla oynanan şu aroma kokulu nargilelerin içildiği, arka planda da popüler müziğin kesilmediği bir mekan.

Daha önceki gelişini anımsıyor. Biraz duraklıyor seyyar pilavıcının yanında. Satıcının arabasındaki pişmiş tavukları seyrediyor. Bir tabağa kaç gr et düşüyor ki. Mümkün oldugunca küçük doğramak zorundaki çok gözüksün. Kapıda bir grup genç beliriyor gülüşerekten çıkıyorlar dışarı. İki erkek ve 3 kız. İyici süzüyor onları elleri ceplerinde, havanın grisini seven delikanlı. Gruptaki erkeklerden birinin sakalı dikkatini çekiyor. Mısır koçanlarındaki püskül gibi çenesinden aşağı süzülen sakalı ve diğerinin briyantinli saçlarının parıltısı. Kızlardan birinin saçı kızıl ve piercingin ebatı neredeyse burnunun bir tarafını kaplayacak. Diğer kıza takılıyor gözleri. Başı hafif öne eğilmiş cafenin dışındaki merdivenlere bakarak çıkıyor. Demir gibi düz saçlarının siyahlığı içine çekiyor bütün renkleri. Son merdiveni çıkıp da önüne baktığındaysa pilavcıdan seken bakışları donuyor bir saniyeliğine. Ve akışkanlığını tekrar kazanıyor sonrasında. Konuşmuyorlar, selamlaşmıyorlar birkaç saniyeliğine bakışmalar oluyor sadece. Zıt yönlere doğru devam ediyor herkes yoluna. Ellerinde ceplerinde delikanlı devam ederken yoluna, gökyüzüne bakmıyor. Griliği düşlyerek Arnavut kaldırmılı sokaklara uyum sağlıyor kunduraları. Yokuş aşağı inerkenki kolaylığın getirdiği zorlukla yalpalar gibi yürüyor. Gruptaki kızın neşesi kaçar gibi oluyor. Arkadaşları noldu neyin var diye soruyorlar. Yok bir şeyim iyiym, diyip gülümseyerek geciştiriyor kız. Biraz sonra da arkasına bakıyor, bir fotoğraf kazınıyor hafızasına,çok değişmiş diye düşünüyor içinden.bir saniye içinde binlerce fikir geçiyor beyninden. Acabalarla ardı arkası kesilmeyen bir beyin fırtınası. Sonra bir sigara yakıyor. Sigaranın ucunda çakan kıvılcım ve ardından uzayıp giden duman kendine getiriyor onu. Grubun sohbetine tekrar katılıyor. O tebessüm tekrar yerleşiyor çehresine, uzaklaşırken tebessümünden. Yıllar öncesine gidiyor aklı birkaç saniyeliğine ve hemen kendini gerçeliğin kıyısına atıyor. Bulunduğu mekanı aldığı nefesleri, duygularını mutluluklarını hüzünlerini hepsini gerçek sanıyor. Bir pc oyunundan farkı olup olmadığını bilmeden yaşıyor. Joystick’in hangi ucundaki figür asıl kontrol edilen. Kuklaların ipleri kimde belli değil. Gözleri açık olduğu için rüyada olmadığını düşünüyor, her gözü açık olan gibi. Gözlerini kıstığında araftamı sayılıyor o zaman? Gülmek zorundamı, ya da ağlayıp duygulanmalımıydı az önceki anlar için. Durup konuşmalımıydım diye düşünüyor, az önceki bakışların tesirini üzerinden atınca.yüreğini saran ürkeklik hemen terk ediyor onu.  Bir sms göndersemmi diye geçiyor aklından. Amacı olsun olmasın, bir şeyler yazmak istiyor. Yediremiyor kendine böyle geçiştirp gidilmeyi. Hüzünlü bir şarkı sözü yazmalı facebookta bu akşam. Ve o gece kimse görmeden bir paket sigara bitirmeli. Bütün sigara izmaritleriyse tek bir küllükte sabahlamalı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder