29 Aralık 2011 Perşembe

yolculugun birinde bir arkadaş "Allah, tanrının belasını versin" dedi. haklıydı...

27 Aralık 2011 Salı

Ters Takla

Sigaranın çıtırtılarında gelen güzel tütsü kokuları transa geçmeme yardım etmek ister gibi. daha az korkarak; seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum. kızıl saçlı güzellik, gece saçlı dilber, kırmızı gözlerin ölüm andı içtiriyor birmilyon birinci kere bana. nefes almak zorlaşmasaydı seni düşünürken, inan bırakmazdım bir saniye dahi seni düşünmeyi...

Git kendini çok kovdurmadan

git başımdan sevgili...
Kendimi üzmek için sana ihtiyacım yok benim

Zengin ve Güzel

İçinde bulunduğum ortamdan mütevellid zengin kızlarla pek fazla karşılaşmaktayım. Bu haseble, aklıma bir soru takıldı. Acaba zenginlik ve güzellik arasında bir bağlantı var mı? işçi sınıfı gardaşlarımı üzecek bir cevap buldum malesef. Evet güzellik ve zenginlik doğru orantılı!
Zengin insanların aynı zamanda güzel olmalarını iki temele dayandırıyorum; Öncelikle, zengin olan erkekler eş seçiminde kriter olarak genellikle güzelliği göz önünde bulunduruyorlar. Ve güzel kız bulmakta çok da zorlanmıyorlar. Haliyle, güzel olan anne adayları da kendilerine benzeyen güzel kız evlat yetiştiriyolar. Bir nevi safkana doğru gidiyor bunlar. Çünkü, soyağacının başındaki zengin erkek o kadar yakışıklı olmayabilir. Fakat güzel analardan doğa doğa,nesilden nesile güzellik geçebiliyor. Nazi sen haklıydın!
İkinci sebebe gelince, zengin olan aileler çocuklarının beslenmelerine, yemelerine içmelerine dikkat etmekle kalmayıp aynı zamanda herhangi bir sağlık problemi karışısında da tıbbi müdahalede bulunabiliyor. Mesela, beslenme yönünden bakcak olursak, zengin bir kız çocuğu, dengeli beslenmesi, çeşitli vitaminleri yeterli alması hasebiyle fiziksel yönden bir üstünlüğe kavuşuyor. Kargacık burgacık ufak tefek kızlara pek rastanlmıyor. Tabi kronik hastalıkları saymazsak. Bu genç kızımız gençlik dönminde de yeterli parayı bulduğu için ayrobiktir neyimdir yapıp fiziksel üstünlüğünü daha da üst seviyelere çıkarıyor. Gerekirse yazın maldivlere gidip güzel güzel e vitaminini tenine nüfuz ettiriyor. Harikasınız bayan! Tabi bu zenginlik olayına estetiği dahil etmiyorum. Belki çocuklukta geçirilen ve burun kırılması gibi ufak tefek fiziksel bozukluklara derhal müdahil olunup güzelliğe güzellik katıldığını da es geçmemek lazim.
Zengin olup da çirkin olabilmeyi başaranlar da var. İstistnalar daima olmalı. Kahrolsun bilim.

dil istibdattır

milleti millet yapan alamet-i farikladan birisi de dildir. Bunu herkes takdir eder. Tabi bu milletti millet yapma nedir? kime göre millettir? bu arada millet nedir? klasik tanımlardan biri aynı toprağı, aynı dili, aynı ırkı, aynı kültürü paylaşan, ortak amaçları olan topluluklar millettir. Palavra. Bunlardan hiçbiri milleti tanımlamaz.
Özellkile ortak dil kullanımı. Neden bir millete mensup olmak için dil birliği olsunki? Türk olmam için neden Türkçeye ihtiyacım var. Ya da İtalyan olmam için niye italyacana bilmeliyim? El cevap: böylelikle insanlara anlaşıp derdimi anlatabileceğim. O zaman bir milletin millet olması için tuvalet kağıdını kullanmalarını da şart koşalım. Çünkü o da toplumun ortak değeri ve insanların birbiriyle anlaşması için şart. Zira, kokan bir toplum bireyi, toplumdan er ya da geç kopacak demektir.
Dile sürekli vurgu yapılmasının sebebi, ortak bir dile sahip olan toplumun yönetilmesinin kolaylaşacağı içindir. Klasik bir şekilde "sakın sürüden ayrılma, yoksa kurtlar seni yer" politikasıdır. Eğer içinde yaşadığın toplumun dilini bilmiyorsan bu demektirki, o milletin TV, radyo, gazete gibi iletişim organlarından faydalanamayıp, oy kullanamayacaksın demektir. Çeşitli medya organlarıyla, devletler, partiler, ideolojiler sana fikirlerini aktaramayacak, sende matrix te dolanan bir virüs olarak kalakalacaksın. Çünkü, devlet eğitiminden geçemeyecek, yontulmamış bir yonga olarak toplumun böğründe kanayacaksın. Fuck off be abi. Türkçe bilen bir türküm. Ama az sonra kafamı duvara çarpsam ve türkçe konuşma yetimi kaybetsem, ben yine türkümdür.
Devletler neden resmi dilleri çoğaltmaktan korkar, neden sürekli tek bayrak lafının yanına "tek dil" de koyulur.Çünkü senden korkuyorlar. Toplumun kurallarıyla yoğrulmanın ve bir ideolojiye ait olmanın yegani yolu olan dil aletini yok edersen topluma adapte olmaz, ve bir tehdit hale gelirsin. Çünkü sen başkasındır yabancısındır. Aslında bu konudaki en çıkıntı örnek yahudilerdir. Nereye giderlerse gitsinler, kapalı kilit bir topluluk rolünü üstlenmişler ve kendi dillerini de yanlarında taşımışlardır. Gittikleri çoğu yerden kovulma sebeplerinden biri de budur; gittikleri yerlerin dilini adapte etmeyip sistemin dışında kalmaları.
Bu açıdan islam dininin bütünleştirici unsur olarak dil kullanması harika birşey. İslam bir ideoloji olamayacağından, onun dile yüklediği anlam bambaşkadır. İster fransızca konuş, ister çince islam için önemli değil. Allah'ın seçtiği dil etrafında bütünleşmek ve bu dili dünyanın her yerindeki müslümanlar için ortak bir iletişim aracı kılmak müthiş bir hadise. İnanıyorsan üstünsün. dil, ırk ayrımı yapmaya gerek yok. Sen yine istediğin dili kullan.
ne mutlu türküm diyene

26 Aralık 2011 Pazartesi

at gibi

Sen beni öpünce, bir at şahlanıyor içimde
at binemiyorsan sevgilim
gel bana yazık etme...

25 Aralık 2011 Pazar

Bana neden parayı böyle savuruyorsun diye soruyorlar, öyle bişey yapmıyorum, sevmediğim şeyden çabuk kurtuluyorum sadece ...
Tekrar düşün hayatım, Saçmalamak büyük zeka ister ...
Dar kot pantalonla, çekyatın üstünde gündüz uykusunu dalmak gibi hayat bazen,uyku tatlı ama sıkıntı büyük.
Çoğu Şaka söylenememiş gerçeklerdir ...

24 Aralık 2011 Cumartesi

kış şiirleri

karanlıkta karşılamak için seni
ışıkları kapattım.
ve pencereden gelişini seyretmek için hazırlandım
bir sigara dumanında resmini çizerken
hissettiğim dudağım acı kahvede
rüyama girdin adsız sapsız bir kahvede
istesem özlerdim seni,
anne hava soğuk biliyorum,
ama kimse tembihlemedi,
unuttum atkımı almayı.
evlerin damlarını gökyüzüyorum
gece gözlerin, melek karlarda çok
belli oluyor.
yani bir dinamati ağzıma tepmek
oluyor gözlerini düşünmek;
ısınmak için fitili
tutuşturmak geçiyor bir ömrü
içimden
ve saydamlıkların kristalleşmesi oluyor
gözyüzümde hava.

21 Aralık 2011 Çarşamba

"inanmak" yapılması en zor fiillerden biri. İnandiğın şeye gerçekten inandığını nasıl anlayacaksın çözmüş değilim. İnanmamak, ya da inkarsa çok kolay. yok deyin, inanmadım deyin, bak nasılda rahatladın. belkide günümüz hazırcılığında ateismin tavan yapması da bu nedenledir. İnandığını sanmak en kolayı değilmi. aslında inanmak o kadar zor, o kadar zor ki, işte bu yüzden "la ilahe illalah" diyen herkesin kurtulacağı söylenmiş. Sen bu cümleyi inanarak söyle yeter. Ama nasıl? nasıl? bu sözü söyledim, ve sonra birine küfrettim. yani müslümanlık sıfatını kirlettim, verdiğim ahti tutmadım, döneklik ettim. Peki bunu yaptım diye kafamı kırdım mı? yemekten içmekten kesildim mi? bu ne yaman çelişkidir. Önümde balkon gibi göbekle tuttuğum oruçlar kabul müdür? ben şimdi inandım mı? o
    O kadar koşuşturmanın arasında kimse fark etmiyor mu? Uğraştığımız herşey bir toz bulutu gibi dağılıp gidecek. bir bilgisayar oyununun sonuna gelen şovalye gibi, ya da manager gibi dımdızlak kalacağız sonunda? herşeyi yaşadım daha da yaşayacak birşey kalmadı diyemem. Dünyanın sonu gelsin ölmek istiyorum diyen pessimist amacsız insanlar gibi de diyemem. bazen her uğraş bize oyalanacak bir oyuncak gibi takdim edilmiyormu. Ben hakikati görüyorum da niye hala didiniyorum. Kimse sonunu düşnmüyor mu? herkes gerçekten "arkamızdan gelecek yeni nesillere güzel bir dünya, üstün bir millet ya da süper bir miras bırakmak" amacına inanıyor mu? yani kimse kendini kandırdığının farkında değilmi? nası boktan bi meseledirki bu,.en fazla 60 yıl ( onunda son 20 senesi hastalık dolu) yaşayaağımı unutuyorum. Umursamıyorum! sevinçlerim hüzünlerim niye? napmalı be Kamil sen söyle. Nası olmalı, nası inanmalı, nası davranmalı. Kamil ben bazen çok yalnız hissediyorum.milyar dolarları olan bir insanmışım gibi aşağılık hissediyorum kendimi.herkes bir noktaya geliyor,ve orda dayanamıyor gambazlamanın cazibesine kapılıyor. gambazlanıyorum, gökteki kuşların kakası kadar çok. herkesten şüphelenmeye başladım. galiba bende ispiyonladım kendimi.benim gibilerin kalbine kazık çakılmalı, beyni çıkartılıp kireç çukuruna atılmalı ve bedenim yakılıp geri dönüşüm kutusuna atılmalı küllerim.gerizekalıdan daha gerizekalı bir kelime yok türkçede. doktor günde 5 öğün küfür tembihledi. sikim senin avradını

18 Aralık 2011 Pazar

karpuz

http://www.youtube.com/watch?v=EYiDELUIDfI&feature=youtu.be

"meftun" kısa film

http://www.youtube.com/watch?v=ryU079HWTmI

"meftun" çekim hataları

http://www.youtube.com/watch?v=RWzRlANyEUA&feature=g-upl&context=G2df1933AUAAAAAAACAA

"acib" kısa film

http://www.izlesene.com/video/acib/358038

brucia la terra

akdenizin güzelliği üstündeydi görüş alanıma girdiğinde. Zeytin dalları ellerinde ve zeytin gözlerinde yansımam vardı. Bakışlarını okuyabiliyordum. imkansız bir aşk olmadığını ilk baktığında anlamıştım.Gözlerin gülümsemesi ne demek, o zaman anlamıştım tam manasıyla. Bu sıcak akdeniz ikliminde seni gördüğüme ne kadar sevindiğimi uçamayan bir kuşun tam düşmek üzereyken kanatlanmasıydı. Seni vuracaklardı biliyorum. çünkü bunu benden baban istedi. Tabi gönlünü çalan kişinin ben olduğunu bilmeden. Koskoca italyan mafyası seni öldürecek silahı yapmam için beni bulmuştu. Bana söylediğin ilk sözleri hatırlıyor musun; "Tu vuò fà l'americano". Evet haklsın, nolmuş zaten ben de çok iyi taklit yaptığımı söyleyemem.
Babanın karşısına çıktığımda bana söylediği ilk söz ise ;"Ex Gladio Equitas"; Adaleti kılıç sağlar oldu. Belki de haklıydı. İnsanoğlu binlerce yıldır adaleti kılıç ve türevleriyle sağlamaktaydı. Babanın adaleti sağlaması için şimdi de benim bir adalet kılıcı inşa etmem gerekiyordu. Ruger Mini-14 tüfeğini çıkararak babana gösterdim. bununla  2 mil mesafede herkesi vurabileceğini söyledim. Üzerinde biraz daha değişiklik yapıp kurşun hızını da ayarlayabilirim dedim.
Bende tasarladığım silahın seni vuracağını bilmiyordum aslında. İnsanlar ölmek zorunda kalırsa ölür sevgilim. Bunu benden daha iyi biliyorsun. Ve ben aynaya baktığımda kırışmış zeytinler görmek istemiyorum. Aynanın ötesine geçbilrsem, gökkuşağının ardında ne var  bulabilirim. tıpkı çocukluğumda düşlediğim gibi.
Belki de farklı şartlarda tanışmalıydık. Ben yeteneklerimi mucit bir makine mühendisi olmak için kullanmalıydım. Belki de suyla çalışan arabaları ben bulurdum. Sen de benim üniversitemde doğu dilleri okuyan bir öğrenci. Mezuniyet törenine beraber giderek hindistana satacağımız yeni bisiklet motorları üzerinde konuşabilirdik senle. Aşk her zaman böceklerin çiçeklerin dünyasında geçmiyor sevgilim. Biraz iş konuşmalıydık. Derisini ne kadarını gösterirse, o kadar fazla güzel olacağını düşünen kızların bakışları ve kıskançlığı arasında piste çıkartırdım seni yeni filizlenmiş bir dal kadar nazenin olan elini tutarak. Buna inanabiliyor musun. Eğer bu dağ başında doğmamış olsaydın şehirli bir Marla Singer olabilirdin. O zaman çözmemiz gereken tek dilemma bendeki beni öldürmek oluyordu. Havaya aşırı miktarda salınan "seni seviyorum"lar ozan tabakasının delinmesine neden olabilirdi. Umrumda değil, uzayda yaşayabilmek için oksijen üretebilecek, ve deniz altında kullanıma geçirdiğim bir motor icat etmiştim ben çoktan. Tek yan etkisi biraz baş ağrısı yapması o kadar.
Malesef bu cehennemdeydik ve ben seni vurmak üzere olan adamı seyrediyordum şu an. ve seni... tepelerin ardından aşmış bir ay ışığı yansıyordu adeta teninde. Ama cehennemin varlığını ne kadar inkar etsen de sevgilim o vardı karşımda duran izbandud da zebanilerinden biriydi. Ve her zamanki klişeyle ayrı dünyaların insanıydık. Belki babanla aynı dünyayı paylaşıyorduk fakat baban tipim değildi bir kere. baban iki aile arasındaki barışı sağlamak istiyordu bunu anlayabiliyorum. ama barışı sağlamaya çalışan insanlar en büyük günahlara bulananlardır aslında. Bu satırlarla tarihten kaçıp gelecekte yaşamak istiyorum. Ne kadar mantıksız. sırtına bir sopabağlanmış ve sopanın ucuna havuç sarkıtılmış tavşanlar gibi boşuna koşuyordum geleceğe doğru. Geçmişi atlatmadan geleceğe gitmek imkansız, ve ben bunun için bir makine icat edemedim henüz tabi gözlerini saymazsak. Gözlerin beni milyon ışık yılı ötesine götürüp getirebiliyor sevgilimi. bunu senin bilmemen bana kaçak yolcu muamelesi yapmayacağın anlamına gelmiyor. Bidaha serni göremeyeceğimi bilerek uzaklaşıyorum şimdi burdan arkada fethedilmemiş bir ülke bırakarak. Bir de kızıl saçlarını kızıl deniz gibi ikiye yarıp beni onlarda boğmak için taradğını biliyorum. Sen taradıkça ben boğuluyorum dağılan buğday tanesi kokulu saçlarında. Adam tetiği sana doğru doğrultup dürbününden sana nişan alıyor işte. Korkma ölmeyeceksin sevgilim. Çünkü düzeneği ters yaptım. Yani adam tetiği çektiğinde aslında yüzünü bir milyon nar tanesi parçaçığına çevirecek. Ve şimdi gitmeliyim, sakın babandan korktuğmu zannetme. gitmeliyim çünkü ay havada yanar bir göz oluyor nargileme düşmesinden endişe ediyorum. Aşkımız sınırsız matrixler örgüsü olsun istemiyorum sevgilim. Bu yüzden gidiyorum. Hoteline gittiğinde aynada yansımana baktığın zaman, iliştirilmiş bir şiir bulacaksın orda. Aşkmız orda son bulacak sinyorita;
Bana tetiği çekmek üzeresin
ama ben biliyorumki ve belki bütün fizikçiler
bakışların kurşundan daha önce ulaşacak bana
o zaman beni vurmadğını anlayamayacaksın,
çünkü bu kurşun ben ölmeden yirmi 3 yıl sonra saplanacak
sen o zaman uzayan bir akdeniz olacaksın.
ben cesedimi mezarkabul noktasında bekletirken
plaka koyduğun müzik çalacak:
la vita bella,
buluşmak orhan gencebayın şarkılarına kaldı sevgilim

15 Aralık 2011 Perşembe

Müslüman ve Para



Artık yazmadan edemeyeceğim ... bu söylediklerim haddini aşabilir ama bende oluşan kanıyı aktaracağım.
Müslümanlığı öne atan orta yaş insanlarda, paraya karşı ilgi daha da artıyor diye düşünüyorum.
Yani evet adam namazını kılıyor, evet zekatını veriyor, evet hacca bile gidiyor, ama bir türlü para sevdasından kurtulamıyor. Özellikle ticaretle uğraşanlar, daha acımasız kapitalistler olup çıkıyorlar.

Örnek bir diyalog :

A: Bizim bir arkadaş 6 milyara araba almış, aynı ay içinde bir öğrenciye 9 milyara satmış, araba çok iyi bir araba değil ..

B: (Ki müslüman geçinen oluyor) :   Eee ne olmuş?

A: Sonra bizimkinin vicdanı sızlıyor gidiyor arabayı çocuktan geri alıyor, pahalı sattığı için. Bu durum çok insaflı, çok hoşuma gitti ..

B:  Kusura bakma da o arkadaş biraz enayiymiş ... Ticaret bu sonuçta, araştırsaymış alan ...

A:  (......) Nası yaa

Şu diyalogu okuyanlar bilmiyorum hangisini haklı bulurlar. Ama ben müslüman adamın parayla olan ilişkisini çok kirli buluyorum. Tamam ticaret yapılsın, zengin olunsun islamın hiçbirine itirazı yok, ama para önem verilen bir meta haline gelmesin.

Mahallemizde hacı bakkal, her zaman çikolata çalınmış mı diye, sayardı çikolataları tek tek. Hacca gitmiş diğer akrabalarımın da cimri boyutuna ulaşabilecek bir para ilişkisi olurdu. Belki bunlarda çok etkilendim, ama son karşılaştığım olay, bu yazıyı yazma ihtiyacını bana hissettirdi. Türk filmlerindeki paragöz hoca imajını hep eleştirmiş bir insan olarak, benzer hikayaler duymak beni gerçekten üzüyor. Diğer yazar arkadaşım, amansızzamansız no#2 ne düşünür bu konu hakkında bilmiyorum ama, hepimiz bir nebze olsun düşünelim, bakalım bana katılacak mısınız? Yoksa sadece bir kuruntudan ibaret mi sayacaksınız ...

Müslüman ve para, olmuyor olmuyor .. ya bişeyler eksik ya bişeyler fazla ..

4 Aralık 2011 Pazar

2 Aralık 2011 Cuma

şişmanlara karşı önyargılayım

bir kaç sebebten dolayı şişmanların başaralı olmayacağını düşünüyorum:
1. şişmanların şişman olma sebebi kronik bir hastalıktan değilse çok yemektendir. eğer bir insan çok yememek için iradeye sahip değilse, bi işi başaracak iradeye de sahip değildir.
2. Şişman insan genelde az enerji harcayan insandır. Hareketi sevmeyen insanların tembel olması hasebiyle, bir işte dikiş tutturamayacaklarını düşünürüm.
3. Şişman insanlar bekleyerek değil hızlı bir şekilde yedikleri için sabırsızdırlar. Sabırsız insanın da bir işi sonuçlandırması zordur.
4. Fiziksel olarak şişman insan, şişman olmayan insanlara göre daha çabuk hastalanabileceği için(solunum yetmezliği, tıknazlık, uyku bozukluğu gibi) işlerinde yada okullarında başarılarının sekteye uğraması mümkündür.
5. Yine fiziksel olarak, çeşitli işlerde hızlı davranamadıkları için, ya da sadece masa başı işlerde işlevlerini tam yerine getirebilecekleri için, farklı tip işlerde yine başarı elde edemeyeceklerdir.
6. Çok yiyen insanın sindirim için çok kan dolaşmının daha çok çalışmasına, dolayısıyla daha çok dinlenmeye ihtiyacı olduğu için, fazlasıyla uyumaları da böyle şeylere sebep olur.
7. Bu bir sağlık yazısı olmadığı için tıbbi meselelere girmiyorum.
8. şişmanların kendilerini pek beğendirme çabası olmadığını var sayarak işlerine de özen gösterebildiklerini sanmıyorum.
9. Bu saydıklarımın ırkçılıkla hiçbir alakası yok. En nihayetinde şişmanlık bir hastalıktır.
10. AIDS'li insanların da çok masum olduklarını düşünmüyorum açıkcası. İncir receli dahil.
Not: Gittikçe şişmanlıyorum

istersem aşık olabilirim 2

seni seviyorumdur çünkü, gözlerin, daima içine zıplamak istediğim ucsuz bucaksız uçurumlar. Aslında gün batımında Ayers kayası gibi parlayan kayalıklıklar da diyebilirim. Seni seviyorumdur çünkü, rock muzik dinlerken liseli ergenler gibi resmini hayalimde canlandırabiliyorum. Duman dinlerken seviyorumdur seni. Inan bana seni seviyorumdur. İlk öpüştüğümüz yeri seviyorumdur mesela. Bana yedirdiğin eriğin tadını da seviyorum. ne diyorduk, hea, evet gözlerin. Unutulmaması gereken şeyler arasında değil gözlerin. Unutamadığın bir çift gök yüzü olsaydı, ve güneş doğmuyor olsaydı gökyüzünde, işte ona gözlerin diyebilirim. Ne yalan söyleyeyim, istersem aşık olabilirim. Şimdi sana aşık olma arefesinde yapılması gerekenler listesini sunacağım. Aşık olmadan önce oruç tutar insan, yemekten içmekten kesilir. İbatedtlerini yapar kıbleye dönelim insan. Sende bir mekkelik var sevgilimi. Boynum baykuşlar gibi senin gittiğin yöne yamuluyor. Quentin tarantino filminden çıkma bir azılı gangster pataklasaydı beni sevgilim, inan anca bu kadar yorgun hissederdim.

1 Aralık 2011 Perşembe

istersem aşık olabilirim

seni seviyorumdur, bunu zaten biliyorsun. seni seviyorumdur. Çünkü, belinin kıvrımları, nargilemin dumanının kıvrımlarına benziyor ve sen duman gibi karşımda süzülüyorsun her nefes verişimde. Fakat her nefes verişimden sonra nefes alamayışımda. Seni seviyorumdur. çünkü saçlarının siyahı, djarumun siyahıyla aynı.Yada djarumu seviyorumdur saçların kadar siyah oldugu için. Yada saçını boyattığın boya markasını seviyorumdur...
güzelliğini yine uzaktan görebildim. aşkın kıtalar arası bir beklentisi olduğunu sana bakınca anlıyorum. hiçbir şeyin düzgün gitmeyişi, herşeye yanısmasıyla, bazen aşk, bir toplantı esnasında pencereden bakabiliyor bana.  Güzelliğini görmemi sadece gözlerime borçlu olduğumu düşünmek çok saçma. bir güzelliği görebilmenin bir milyon adet paradigması olduğu için, aşk, ne senin güzelliğinle, ne de benim görmemle ilintili. Kelebek etikisine benziyor aslında. Önemsiz saydığımız herşeyin, önemini dökük kelimelerle anlatmak mümkün değil. ama başka bir vasıta geliştirmedikçe kelimeler ve dil vasıtasıyla anlatmak zorundayım, tıpkı güzelliğini harflerden oluşan sistem üzerinden anlatmaya çalışmam gibi.
 Öncelikle, benim hangi coğrafyada ya da hangi tarihte doğduğum senin güzelliğin üzerinde etkili. Zira güzelliğinin de benim doğduğum tarihin yakınlarında oluşması gerekmekte. Hiç aklıma gelmeyen şeyler de güzelliğin üzerinde etkili. Mesela, gençlik dönemimde izlediğim filmler ve bana filmlerde sunulan kadın tipleri önemli. Onların güzelliğini örnek almam, ya da Freud tekine göre, senin güzel olman için anneme de biraz benziyor olman gerekmekte. Dahası, çekik gözlü kızlardan hoşlanıyorsam, muhtemelen karşıma çıkan çekik gözlü kızların çoğunun güzel olması ve bunun üzerine benim yaptığım "bütün çekikler güzeldir" tüme varımı da güzelliğin üzerinde etkili. Yada  bana çok iyi davranan sarışın ilk okul öğretmenim de bu tip bir genelleme yapmama ve ergen bir kişiliğe büründüğümde sarışınlığının bilmediğim bir sebeple bana güzel gelmesi de böyle olabilir.
örenekler sınırsız sayıda olduğu için, en basit bir örnek vererek senin güzelliğini görmemin nelere bağlı olduğunu anlatmaya çalışayım; tercihler
Seninle, erasmus programı dahilinde Hollanda'da tanıştığımızı var sayalım. Benim Hollandaya gitmem için takip ettiğim yol;
öncelikle doğmuş olmak. Doğduktan sonra akıl sağlığımı etkileyecek bütün hastalık ve kazalardan uzak durmam.
-seçtiğim dil bölümünde başarılı olmam.
-öss sınavında 9. sorunun cevabı olan essential kelimesini biliyor olmam. Bunu bilmem için, bu kelimenin öğretildiği 12.10. 2006 tarihli gününde işlenen inglizice etüdüne gitmektense, age of empires oyununu oynamak için internet cafeye gitmeyi seçmemem.
-bulunmuş olduğum üniversitede erasmusla hollandaya gitmek isteyen öğrencilerden daha iyi bir skor elde etmem. Bu demek oluyor ki, o öğrencilerin de ingilizce dağarcığını kısıtlı tutacak hadiselerin yaşanması. Ayrıca, onları Hollanda'ya gitmek istemesini ateşleyecek herhangi motiflerin ortadan kalkması. Mesela Kadir, arkadaşının Hollandalı kızlarla ilgili hikayelerini hiç duymamış olması onun böyle bir girişimde bulunmasına mani olacakti.
- erasmusla gitmeye hak kazandıktan sonra, tercihlerim arasında hollandanın olması.
- karşı komşunun kızıyla, hiç göz göze gelmemiş olmam,
- hollandaya gittikten sonra hiç o, otobüse binmemiş olmam,
gibi etmenleri, sen dahil, bu eylemleri gerçekleştirebilecek herkesin farklı paradigmlarını çizmeleri yada bu etmenlerin çizilmiş olması sana olan aşkımı etkileyen bir kaç milyar etmenden bir kaçı.
seni sevmem, ya da seni güzel bulmam, inan bana senin gerçekten güzel olmandan kaynaklanmıyor...

chapter1

 içeri girip gerekli bilgiyi almam için 182 saniye vaktim var. sonrası paraları cebe indirmek olacak. herşey sistematik. önce Melih Beyin ofisinden arakladığım personel kartıyla içeri gireceğim. İş çıkışına den getireceğim ki kimse görmesin. Sonra da  çaycı sabah abladan aşırdığım anahtarla bilgi ofisine ulaşacağım. tabi bunları yaparken kameraların kapalı olması lazım. yani kısa bir elektirik kesintisi bana iyi gelecek. elektrikler çalışmayacağı için 7 katı çıkmayı 45 saniye de başarmalıyım.
 işte son personel de çıkıyor. hemen işe koyulmalıyım. zemin katta bütün elektirik sigortalarının bulunduğu ana bir hat var. yaaaaaaaaaaaaaaaaaa. çok açım. galiba ertelemek zorundayım.bu böyle kalsın