8 Ağustos 2011 Pazartesi

Kitabın Dilemması






Murat Menteş abımız, kitabın gerekliliğini uzun uzun anlatmış, yukarıda paylaştığım videoda.

Benimse aklıma takılan başka bir husus var, o da kitap okumanın pratik alana nasıl dönüştürüleceği.

Mesela biz kitabı kendimiz için mi okuruz? Ki eğer öyleyse bundan ne umarız mesela…

Şuraya varmak istiyorum ki, kütüphanelerce kitap okumuş bir insan, bunu gösteremiyorsa, yansıtamıyorsa yine de kitap okumuş sayılır mı gerçek anlamda?

Sakarya Fırat dizisinde bir âlim dede vardı. Bir gün Fransa’ da öğrenim görmüş sonra gelip işlerin başına geçmiş yakışıklı ve bir o kadarda burnu kalkık bir gençle aralarına şöyle bir diyalog geçmişti.(genç dizinin kötü karakteri)

Konu tam olarak nerden başladı bilmiyorum. Dede gence kaç kitap okuduğunu sordu şimdiye kadar, o da kasıla kasıla 4.000 kitap dedi. Sonra o genç  dedeye sordu, sen kaç kitap okudun peki diye?
Sıtkı dede: 4 kitap okudum dedi…
 Ve bunları da saydı:
1)    Muhammedciye
2)   Kara Davut
3)   Mızraklı İlmihal
4)   Envar’ül Aşıkin

Oradaki genç karakter tabii ki bunu alaya aldı asıl konuyu ıskaladı. Benim okuduğum 4 kitap, senin okuduğun 4 bin kitaba bedel demek istemişti dede. Sen okudun da ne oldu, insanlara zulmediyorsun, okuduklarınla mı amel ediyorsun sanki ve bir kanadı kırık kuş gibi hep aynı yöne giden kitaplar okuyorsun. Oysa Benim okuduklarım hem dünyalık, hem ahretlik demek istemişti.

Son zamanlarda çok okumanın değil, az ve öz okumanın gerekliliğine inanmaya başladım bende. Hatta okumak fiilinin geniş anlamlarını daha çok düşünmeye başladım.
Okumak fiili Türkçede de geniş anlamlarda kullanılabilir. Analiz etmek gibi, anlamlandırmak gibi. Örnekse: Hayatı okumak, ya da bakışlarını okumak…

Okumanın bu yanını da önem verilmesini istiyorum ben. Bir insanı okuyabilen insan, binlerce kitap okumuş insandan daha değerlidir benim için.

Şunu diyebilirsiniz hemen O kadar çok kitap okumadan nasıl insan okunabilir diye. Okunur efendim gayet güzel okunur, bakın sizi çok çarpıcı bir örnekle baş başa bırakacağım. Çağın önemli filozoflarından Althusser ne diyor kulak verelim. Kendisinin Kapitali Okumak adlı bir kitabı olduğunu da hatırlatmak isterim :

Metinlere dayalı felsefi kültürüm pek tabii sayılırdı. Desacrtes'ı, Malebranch'ı biraz da Spinoza'yı biliyordum; Aristo ve Sofistleri ve Stoacıları h,ç,Platon'u ve Pascalı oldukça iyi
 Kant'ı hemen hemen hiç bilmezdim, Hegel'i biraz tanıyordum, Marks’ın bazı yerlerini de dikkatlice okumuştum gayet safça çakal diye not almıştım
Ancak kendime özgü başka bir yeteneğim de yok değildi. Basit bir formülden yola çıkarak, hiç okumadığım bir yazarın ya da kitabın bütün düşüncesini değilse de genel eğilimini ve doğrultusunu yakalayabileceğimi
Hissediyordum. Kuşkusuz bir yazarın düşüncesini karşı çıktığı başka yazarlardan yola çıkarak kafamda kurmamı sağlayacak belli bir seziş gücüm özellikle yakınlık kurma, yani kuramsal karşıtlık yeteneğim vardı.


Azı çoğa dönüştürebilmek, okuduklarımızın zihin içinde bir yol izlemesini sağlamak daha önemli bence. Eğer zihnimize giren şeyler, bir süzgeçten geçmiyorsa, yada bir süzgeç oluşturmaya yaramıyorsa sayfalarca kitap da okusak boş. İncir çekirdeğine bir faydamız olsun istiyorum ben sadece, hiçbir şey yapamıyor üretemiyorsak, kendimizi dönüştürelim ki bu çok önemli bir adımdır, hatta en önemlisidir.

Şimdilerde ben çok okuyorum abi diyenlere soruyorum sadece : Eee sonra?


ilgili sahne :
http://www.youtube.com/watch?v=EID4zE-KC-A&feature=related#t=9m05s
http://www.youtube.com/watch?v=PGBbdpOG9S4&feature=related