4 Nisan 2012 Çarşamba

Cami

aşk, toprağında beden bulmuş. ya da ben ne dediğimi bilmiyorum. önemli olan senin bu davada olman. bakışların,tütün fabrikası rezervelerindeki bütün tütünü tek tüttürmede bitirtecek dirayette. Buna sevinmelisin. şimdi reklamlar. Kasırgalarda uçmamak için insancıklar nasıl sağa sola tutunmaya çalışıyorsa, gözlerine bakarken girdabına girmemek için o kadar çok uğraşıyorum. kan ter içinde kalıyorum. hayır yanında terlersem kokarsa falan, sana karşı çok mahçup olurum be güzelim. bu arada aklımdayken söyliyeyim.
  Gözlerin, evet yine gözlerine takıldım. gözlerin binbir derde deva olan sihirli, büyülü, gizemli taşlar gibi. "Sen şimdi kalkıp gidiyorsun.git.gözlerin dururmu? onlarda gidiyorlar, gitsinler. oysa ben gözlerinsiz edemem bilirsin" tanıdınmı bu şairi. "bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti". yıllar öncesinden sana yazılan şiirleri hangi halet-i ruhiyede okuyorsun merak ediyorum. Gözlerin, herhangi bir tansiyon artışına sebep oluyor diye mi bu resmiyet. bu prospekt.
Ya o değil de seni bir kere öpsem devran nerde güneş nerde, o kozmoz bu kozmoz muydu, şaşırıyorum. Onun için sevgili güzelim. lütfen öpüşmeyelim.
 Sayfalarca yazacaktım. yazarım da. gözlerinde tutukluk yapmasaydım eğer. gözlerin gerçekten beni delip geçen kimyasal silahlar taşıyor olmasaydı. ya da komple komplo teorisinden mi ibaretiz. senin davan yalan mı yoksa. gözlerini kimden aldın bilmiyorum. ama irisine renk veren yüce rabbim, beni çok borçlu bıraktı, meteliksiz kaldım.
ne diyorduk, gözlerin...düşünüyorum da, sen ve orhan veli aynı çağda sokak kenarında, orhan velinin dudağında üzgün bir sigara, karşılaşsaydınız... düşünüyorum bir patlama olur muydu... bazen nazım hikmete acıyorum... senin gözlerini tanımamış bir şair ne kadar şairdir... seni koklamamış bir erkek... erkek mi dedim ben... bilmiyorum ama düşünüyorum. ne tuhaf fiiller bunlar. başım niye duman ve ben niye sırıtıyorum bilmiyorum. Düşünsene,sen olsaydın, istanbul olsaydı, anason ve yosun kokusu yüzümü yalasaydı...ha bide gül-nane kokusu...ne tepki verirdim bilmiyorum, ama bir felç hali, bir dumur mahiyetinde kitlenebilirdim senelerce. Yüce rabbim biliyor beni atomlarıma ayrıştıracak bileşenleri.. ve onlar yanyana gelmiyor çok şükür...
Gözlerin bana viyana kuşatmasını hatırlatıyor, gözlerin Napolyonun kazanamadığı bütün savaşları hatırlatıyor bana ey kahpe bizansın yiğit güzeli. Sakın üstüne alınma, bizde adettir, bütün güzeller bizanslıdır... bizans ne diye soracak olursan... neyse sen memleketinin ismini söyle işte.

    gözlerine bakınca kaybettiğim yaşlı,yosunlu cılız tahtalı kayığımı hatırlıyorum. Çok virandı ama çok güzeldi denizin mavi yeşilinde paslı demirli yerleri. gökyüzüne bakardım ben o kayığın içinde. o kayığımı çok özledim.gözlerinde bir yanlışlık varsa işte bu sebeptendir güzelim,çirkinim,ben miyim.

gözlerin az önce, 5 saniye evvel bir off çektirdi bana, oo "offf" un içinde neler yokki. sanki sihirli lambadan çıkan cin gibi, o "off" bütün dünyanın derdini içimden dışarı çıkardı. Balıkçıların aşkı romantik değil ben biliyorum. kar hiç de beyaz değil. Millet bilmiyor. anlamıyorum bu kadar bunak mı bu insanlar. anlamıyorlar seni baudrillard. anlasalardı toplu-intiharlarism diye bir akım başlardı. anlamıyorlar kadıköy seni. kadıköy, açıkcası seni ben de anlamıyorum. ama dalgalarını yaralı bir balina varmışcasına kıyılara vurman birşeyler anlatıyor. dilin olmak istermişcesine çığlık atan dilsiz martılar... evet bunlar birşeyler anlatıyor. ama ben bunların hepsini gözlerinde görüyorum nasıl ki bir çingene küresine bakıp geleceği görüyor.
  Bu kadar uzun yazmak istemiyorum gözlerini. 500 kelime ve üzeri yazıyorsam bir konu üzerinde bu demektirki, gerçekten boş konuşuyorum.gözlerin hariç değil.

bu gece "tarifsiz kederler içindeyim" diyen bütün dostlarımı ocakbaşında topladım. Biliyorsun değilmi beni bu hale endamın getirdi.
ya bide güzelim...bir de bir derdim var demek istemiyorum, dert demek,hafızamı kaybedim silüetini unutmam demek gibi birşey. dert; yokluğunun damarlarımda yaptığı öldürücü basınç. Başka şeye dert demem ben...
kimisi adam yerine koymuyor "adam gibi" olmayanları. gözlerinin içine girebilseydim ne "to be" ne "not to be" meselsi beni hiiiiç alakadar etmezdi. ama naparsın..ekmek davası..
   gözlerin, bir ekmek kırıntısını bile boğazımdan geçirtmiyor bana. GÖZLERİN, gözlerin, GöZlerin ya da gözleriN. sanki damdan düşmüş de ölmemiş, hem de hiç biyerim acımamış gibi mutluyum. Ama düşerkenki korkum, bir insanın bir uçurumdan düşerken hissettiği korku, bir kedinin dört ayak üstüne düşememe korkusu gibi değil. gözlerini bir daha benim gördüğüm gibi kimsenin görmemesi dileğiyle. İyi dersler arkadaşlar. saol