29 Haziran 2012 Cuma

30 Haziran 2012

Bir yaşına girmiş bir blog yaşlanmış bir blogtur. Benim ömrüm gibi bu blogun ömrünün de kısa olması temennisiyle artık rakişişsesindeki iki balıktan biri olarak, farklı bir şişeyi mesken edinmenin vaktinin geldiğine inanıyorum. Şahsi görüşüm, bu blogun miyadını tamamladığı ve amacına ulaştığı yönündedir. Zaten birikmiş blog yazılarından bir kipat teşekkül etme niyetimiz de var. Bir yılda 10.000 tıka ulaşamamanın haklı gururunu yaşıyorum. popülist kültürün herşeyi tükettiği şu zamanda okunamamak, ve fikirlerin sadece küçük azınlıklar tarafından benimsenebilmesi, geleceğimizin ne kadar parlak olduğuna delalet ediyor.
bu blogdaki yazılarıma ilham kaynağı olan "beat generation"a, onur ünlüye, murat menteşe, adını bilmediğim insanlara, ve güzel hatun gözlerine teşekkürü bir kar payı bilirim. saygılar, ve balık tekamül için şişeden çıkar...

26 Haziran 2012 Salı

olmak ya da bilmemek

Neden gecenin bir vakti açmış televizyonu haberleri izliyorum? ya da neden gazeteer okuyorum? çevremde olup bitenden bihaber kalmamak için. peki neden bunları bilmek istiyorum? bilinç sahibi olmak için. peki neden bilinç sahibi olmak istiyorum? yaşadığımın farkına varmak için.
   uzun süre haberlerle alakamı kestiğimde, hele bi gazete sitelerini dolanayım ne var ne yok bilelim derim. Bunu bir eksiklikmiş gibi algılamam fıtri birşey mi? Bence değil, haberleri izlemeyince kendimi kötü hissetmem,tamamen, dışardan gelen, ve kast-ı mahsusa ile bana aşılanmıştır. Haberleri izlememek gerçeklerden kopmakla özdeş tutuluyor. "onların" haberlerini izlememek, onların bil dediğini bilmemek aslında o kadar da kötü birşey değil. "Genel kültür" sahibi biri olmak genel eve gitmek gibi birşey.
 Bilen insanlara saygı duyuluyor, okumuş olmak, tahsil yapmak prestij kazandırıyor. "İyi de bana ne..." altınlarımı çaldılar... Bilmek beni özgür kılarmış. Bu felsefe tamamen olmasa da irticalen yanlış. Bilmek bizi hapseder. bilenle bilmeyen hiç bir olur mu? bilen insan eskisi kadar rahat hareket edemez. bildiklerini göz önünde bulundurmak, tahlil ve tasnif edip ona göre hareket etmek zorundadır. islamda sorumluluk ergenlikle, yani bilmekle, farkında olmakla başlar. bunun neresi özgürlük. Bilmediğim şeyden sorumlu tutmaz beni islam. içkinin haram olduğunu bilmeseydim içerdim. Matrix filminde Cypher karakteri bilmek istemediği için herkesi gambazlar. Bilinçli olmak istemez. Hiçbirşey hatırlamak istememek üzere anlaşma yapar ajan gardaşlarla. Aynı sebepten "Cypher =sıfır"dır. bir hiçtir. O ayrı mesele.
     Suçlu insan yoktur. bilen insan vardır ve düşünce suçundan başka bir suç çeşidi yoktur. İnsanlar herşeyi bildiği için kirletir. bilmek olmasaydı suç da olmazdı. Aklımızdan geçenlerden sorumlu tutulmamak bu acıyı biraz hafifletir. Ama her istediğimizi aklımızdan geçiremeyiz. Bir müslüman eşiyle ilişkiye girdiğinde aklından başkasını geçirmesi haramdır. Allah'tan başka ilahların olduğunu düşünmeki, çoktanrılılığa inanmakla neticelenir. Koşulsuz şartsız cehennem.
en çok bilgi sevenler kimlerdir? "philosophy" yani "love of knowledge". filozof bilgiyi seven kişi demek ve en mutsuz insanlar filozoflar. en geçimsizleri ve en tehlikeleleri. Bilmekle aydınlandık zannetmek 17. yüzyıldan beri batılı filozofların insanlığa yaymak istediği projedir. aydınlanma üzerine kurulu bu felsefe inançlara ve mucizelere silah çeker. İnsanların duygusal hareketlerini sorgulamasını herşeyi akıl terazisinde ölçüp biçmesini ister. Tanrıya öldürmeye yönelik bir proje bronşçuklara kadar ulaştığı için imanın ciğerlerini tertemiz görmek mümkün gözükmüyor.
      Bilmek özgürleşmek falan değil. günbegün çürüyen vücuduma bakıyorum, ve diyorumki insan kendini özgür kılmak için üretmiş düşüncenin sonsuzluk yönünü. İnsan kısıtlıdır ama düşünceleri sonsuzdur. Peh, Çoğunluğu sıvıdan oluşan bir organdan çıkan fikirlerin sonsuz olduğunu düşünmek insanlara neden mantıklı geliyor. Çünkü buna inanmak onları "özgür" kılıyor. Örnek: Ben ölecem ama fikirlerim baki kalacak diye yazı yazmak...
   Bu yazıyı kazayla okuduysan, başkası için yazmadığımı söylemeliyim. Bu yazıyı kendime yazdım. böyle düşünceleri akılda tutmak tehlikeli. ben de yazıya döküp aklımdan atıyorum. Olurda bigün geri döner, bu yazıya bakar hatırlarım ne düşündüğümü deyu...

24 Haziran 2012 Pazar

sokratın meccusi sanrıları

-ekonomik menünün yanındaki 5 liralık kola gibisin, Arzulanan ama, ama alınca acıtan
-son pringles parçası gibisin.başkası yiyince sinirlenilen
-ilk sigarası gibisin açılan paketin. pervasızca içe çekilip izmarit gibi atılan
-75cmlik kuşbaşılı pide gibisin. yedikçe tat veren
-yayları bozuk çekyat gibisin. yatınca sırt ağrıtan
-osuruk gibisin.yükseldikçe daha da kokan
-sıcak kola kadar çekilmessin
-yediveren gül gibisin.adı üstünde
-meyvalı soda gibisin. gazozun gayr-i meşru çocuğu
-telvesi ve dudak payı bol türk kahvesi gibisin.kendisi yok
-nargile marpucu gibisin,elden ele dolaşan.
-ve herkesin ağzına giren

18 Haziran 2012 Pazartesi

şehirlerin insanları

şehirler insanların ne yazdıklarını etkiler arkadaş. çok yeni bir tespit olmasa gerek. şu sıralar, o şehir bu şehir gezerken anladım bunu. ben fark etmesem de, tarihin içinde sıcak sıcak yanan, kokusu mis gibi dağılan tarihi binaların arasından geçerken yazdığınla ankaranın soğuk heykel ve parkları arasında yazdığının arasında fark var. Örneğin tophanenin nargile kafelerinde otururken sıradan biryerde oturduğumu düşünebilirim. Lakin farketmeden seyrettiğim manzarada Kılıç ali paşa cami var. Taksim amele kaynıyor olabilir. Ama dar sokakların ahşap evlerine baka baka indiğim yokuş, nazlanan bir sigara dumanı gibi nakşolur zihnime. Bu böyledir. Arnavut kaldırımlarda ayağın takılınca, atlar nasıl iner diyebilirken,asfalt kokan caddelerde petrol gelebilir aklına.

14 Haziran 2012 Perşembe

güneş ışığına maruz bırakmayınız

gündüz yazılmıyor birader. hayata tutunma çabaları takdire şayan salyangoz, kabuğuna beni de al.

13 Haziran 2012 Çarşamba

KORKMA BEN VARIM

paradokstur kendileri. yani istediğimiz birinin yanımızda olmamsı bir korku sebebiyse,birden çıkagelip "korkma ben varım" demesini isteriz. ama zaten o kişi hiç var olmasaydı korkulacak birşey de olmazdı. sahip olduğumuz şeyler ya da sahip olmaya çalıştığımız ya da sahip olduğumuzu sandığımız şeyler aslında bize sahip. Bunun farkına varmamız ise bir telefonun şarjının bitmesine bağlı. matrixin ilk filmindeki bir sahneyi hatırlayalım. neo'nun kablolarla bir fanusta,hiç kullanmadığı bedeninde uyanış sahnesi. bir cenin motifinde bir sürü kablolayla bağlanmış neo. Her kablo bizi hem hayata bağlıyor hem de tutsak ediyor. bağlanmak, tutsaklıktır diyebiliriz. ama bağlanmak aşktır. yaradılışımız gereği birilerine bağlanmak zorundayız. doğdumuzda annemize. büyüdüğümüzde bir tanrıya, ya da tanrısızlığa. Ama illa bir bağlanma sarmalının büklümlerinde yetişiriz. bir mürşit olup şeyhimizi ararız. bankacı olup paralarımızı. bağlanmak insani birşey olduğuna göre ne kadar çok bağlanırsak o kadar çok insanız ve o kadar çok özgürüz. bağlanmak özgürlüktür beyler.

12 Haziran 2012 Salı

Korkuyorum



Saat gece 1 ve ben korkuyorum
Tıpkı bir salyangozun evini kaybedip, açıkta kalmasından korkması gibi …
Tıpkı bir kuşun çocuğum ya uçamazsa korkusu gibi.
Tıpkı bir arının ya kraliçemiz ölürse korkusu gibi  bişey işte.

Ben de kraliçemi kaybetmekten korkuyorum.
Korku sevginin bir ölçütü olabilir mi, bal gibi de olur, bakın yine bal dedim
Kraliçem gider ve bal kokan hayatım sona erer diye korkuyorum.
İçim içime sığmıyor, kalkıp gitmek istiyorum, seni görmek istiyorum
İt gibi kapında nöbet tutmak istiyorum. Kuş gibi değil ben it gibi özgür olayım istiyorum.
Kuyruğum hava da sen de yanımda ol istiyorum …

Aradığım kişiye şu an ulaşılamıyorsa ne zaman?
Alıp o telefonu fırlatmak, yok yok içine girip yanına ulaşmak
Ben burdayım deyip saçını okşamak.
Ama yapamıyorum, burda aval aval duvarlara bakıyorum.
Duvarlar korkuya iyi gelmiyor,kapılar da.. pencere iyi gelir belki
Açıp şimdi bağırsam yaaa …

9 doğurmak tabirini tam anlamıyla yaşıyorum.
Sensiz olmayı hayal edemiyorum.
Meğerse ben hiçmişim, meğerse korkağın tekiymişim.
İçim ürperiyor, ne yapıyorsun şimdi diye
Dualar ediyorum güzel güzel uyuyor ol diye.
İçini ferah tut murat derdin burda olsaydın.
İçim huzur dolardı, vakt-i saadeti yaşardım.
Kafamda senin sesini duyduğum için rahatım biraz
Meğer seninle kaç dakika geçirsem de bana az
Sensizliğie ve sessizliğe ediyorum itiraz.
Ne olur artık aç şu telefonu, naz yaptım de bari nazzzzz.

Ben karanlıktan korktuğumu sanırdım ama seni kaybetmekten daha çok …
Bir itin sahibini kaybetmesinden korktuğu gibi..
Bir kedinin ciğercinin kapanmasından korktuğu gibi
Bir ayının dünyadaki tüm arıların tükenmesinden korktuğu gibi ..
Bak yine bal dedim ..
Kraliçem nerdesin …