10 Mart 2012 Cumartesi

benimle aşkın sonuna kadar dans et

Çok romantik bir aşk hikayesinin ortasından çıkmamıştı Ali. Sıradan insanlar gibi kalktı yatağından. Sıradan insanlar gibi küfürler ederek uyandı pazartesi sabahına. Hergün yeni bir destan yazmak adına uyandığını kimse bilmiyordu. Sokağa çıkınca sigarasını yaktı. Sigarasını yaktı ama filmlerdeki kovboylar gibi değil. Kahvesini entelce yudumlayan aydınlar gibi değil. Sıradan insanlar gibi yaktı sigarasını. Acındırmaya gerek yok Ali'yi. Agitasyona, dramaya gerek yoktu onun için. Her sabah neden uyandığını bilmeyen bir marangoz çırağıydı Ali. Bir soru fazla yapmış olsaydı, 20 saniye daha zamanı olsaydı şu an üniversitede olacaktı. Ama bu ayazda, gün doğmadan yola çıkmak zorunda.
Bir epik kahramanıydı Ali. Homer'in anlattığı hikaye kahramanları gibi. Köroğlu destanı gibi. Hatta daha fazlası. Onun savaşmak zorunda olduğu somut kötü adamlar yoktu. Yel değirmenleri bile yoktu savaşacak. Sigarası bitince otobüse binmek için kuyruğa girdi. Ali birşeyler yaşamak için kuyruğa girmek zorundaydı. İki silahşörün çarpışmasından daha az heyecanlı değildi bu kuyruklar. O beklemek zorundaydı. Tedavi olmak için, ekmek almak için, bu ülkenin vatandaşı olduğunu belli etmek için beklemek zorundaydı kuyruklarda. Hatta bazen aşık olmak için kuyrukta beklemek zorundaydı. Sırada o kadar çok bekleyen vardıki. 20 saniye daha zamanı olsaydı yazar olacaktı belki Ali. Olsundu, kader böyleydi. Takmıyordu Ali. Her sabah niye uyanmak zorunda olduğunu bilmiyordu. Neden yaşam mücadelesi verdiğini bilmek, kahramanlıklar yaşamaktan daha zordu. Bir yangından bir bebeği hiç kurtarmamıştı. Askerde hiç çatışmaya girmemişti. Döndüğünde anlatacak bir hikayesi yoktu. İnsanlar aksiyon filmlerine bayıldıkları için hiroşima bir insanlık ayıbıydı. 11 Eylül masum insanlar mezarlığıydı. bilim kurgular heyecan vericiydi. Belki bunun için Ali hiç sevilmedi ve tanınmadı. Doğru yerde ve doğru zamanda olmayı başaramamıştı. Ali gibi bir milyar insan ya da daha fazlası, her sabah uyandıkları için kahramandılar. Yasak aşklar kadar heyecanlı değildi onun aşkı. Müşterilerden birinin kızını sevmişti. açılamamıştı değil, açılmamıştı. Kahpe bizansın yiğit güzeli değildi çünkü karşısındaki. Bir filmin kahramanı olarak yaşayamazdı ya da bir romanın. Yorgun ve argındı iş dönüşü. Kimse onun bu zaferle dönüşünü kutlamıyordu. Çok yorgundu. Birgün daha bitmiş, birgünü daha alt etmişti, kızılderililerin ok yağmurundan kurtulup, ateş saçan ejderler arasından geçmediği için kimse sevmemişti onu. Sıcak ekmek almak için fırında girdiği mücadeleyi kimse hayranlıkla karşılamamıştı. Paketindeki son iki sigaradan birini arkadaşına verdiği için kimse ona fedakar demiyordu. Hergece yalnızlıkla başbaşa kalıp sabahına sağ salim çıkabilen yaşlıları da kimse takdir etmiyordu. Belki eli silahlı bir mafya babasını alt etselerdi. O zaman manşet olurlardı. Kimse güneşin doğduğunun farkında değildi artık, kimse peygamberlik iddiasında bulunmuyordu. kimsenin eli silah tutmuyordu. Ne sıkıcı bir yüzyıla denk gelmişti Ali. At sırtında uzun yolculuklara çıkamıyor, gövdeler üstünde duran gavu kellelerini uçurmuyordu. Bugün bir kapıyı cilalamıştı Ali. Vernik kokusuyla başa çıktığında, kimse bakmadı ona gaz odasından sağ çıkan bir yahudiymiş gibi. Akşam yattığında gözlerini kapayıp hayaller kuramıyordu Ali. Çünkü çok yorgundu. Gözlerini kapar kapamaz hiçliğin içine düşüyordu ve gözlerini açtığını zannetiğinde aynı kabusun içindeydi. Sabah olmuştu. Yine her türlü zorluğu aşıp 12 saat çalışmaya gidecekti. Şanslıysa mesai olmayacaktı bugün. Şanslıysa, belki pazar günü tatil bile olurdu. Neden gözlerini açtığını bilmeyerek açtı gözlerini Ali...