25 Kasım 2011 Cuma

yağmura ve kara kattım seni

Yağmura basa basa yürümek zorundayım, yıkanan toprak kokusunu hafif titreyerek içime çekiyorum. Karaltı ve gölgelerin aceleyle sağa sola kaçıştığı sahnelerden biri. gözlerim birini arıyor. başkaları nasıl hissediyor bilmiyorum ama ben bu durumlarda birilerini arıyor ve insanları süzüyorum. Kitap ve defterlerini başına siper etmiş yağmurdan kaçan üniversiteliler, kara şemsiye ve pardüsüleriyle karartılmış şehirde yürüyen ölüm yiyenler. Contrast ayarı yapılmamış sokak lambalarıyla dolu bir ekran. insanlar neden ölür? hastalıktan? kederden? yaşlılıktan? insanlar bunların hiçbiri olmasa da ölür. İnsanlar doğdukları için ölür.
Elimi  iç cebime atıp Djarum black  kutusunu yokuluyorum. 19. y.y. ingilteresini hatırlatan bir sokak lambasının ışığına çakmak ateşinin ışığına aynı anda maruz kalıyoru keder karası djarum kreteki. İlk dumanı çekiyorken içime gözlerimin ucunda nar gibi kızaran küller beliriyor. Gecenin karanlık çehresini taçlandıran bir hareket. ciğerler doluyor aşkla ya dumanla. dudaklarımı çok hafif yaktığını söyleyebilirim size karanfilin. böyle bir etkiye sahip başka şeyler de biliyorum. sen de biliyorsun: dudakların.
ilk nefesi dışarı vermek, puslu geceyle kan kardeşi olmak için kesilen bir damar gibi. dışarı bir efkar yumağı bir tahayyül cenazesi salınıyor dudaklarım arasından. duman kıvırıyor gecenin fahişeleri gibi. geceyse kıvırıyor kafası dumanlı bir zerdüşt gibi. köşe başından bana doğru gelen karanlık adamları tanımıyorum. uzun pardesülerinden olacakki ağır abiler diye düşünüyorum.
ikinci nefes dilimi felçleştiriyor. bıraksam zihnimi felce uğratacak bir yoğunlukta aslında. ama izin vermiyorum. biraz beklemeliyim bir üçüncü nefes için ve yağmurun pistten ayrılıp yerini dans sanatının tacına bırakmasını seyrediyorum. Evet, kar geliyor salına salına endamına doyamadığım. ıslaklık ve viranlık gidiyor yavaş yavaş.  Bir anne bebek arabasını acemice kullanarak şevik manevralarla geçiyor yanımdan. Bazıları var, şemsiylerini paylaşıyorlar yanlarındaki insanlarla. aynı çatıya sokuyorlar kafalarını.
Nikotin ve katran. gittiği yollarda iz bırakıyorlar, ama gittiği yolları açıyorlar arkadan gelsin diye kafein. Bende gelsin istiyorum. üç siyah kutsal geliyor.. Ve gecenin siyahı, ve djarumun siyahı, ve kahvenin siyahına and olsun. Ölüm bakışlı bir yar süzülüyor üçüncü dumanımdan. Artık ayinime dalabilirim.
Adımlarım yavaşlıyormu, yokuşa girer gibi bir his içindeyim, bakışlarım bulanıklaşıyor...
şu sokaktan bir küheylanın nal sesleri geçti, kendisi dumanım kadar dağılan bir yapıda. Bir diğer sokağa girdiğimde çince yazılar ve kandiller görüyorum bir çin mahallesinden kareler yansır gibi. yol kenarlarında küçük sandalye ve tahta masaların olduğu başka bir sokağı geçiyorum ki deniz geçiyor gözümün ucundan. Bazen bursanın sokaklarına ışınlanıyorum, bazen ankaranın...
Sigaranın çıtırtılarında gelen güzel tütsü kokuları transa geçmeme yardım etmek ister gibi. daha az korkarak; seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum. kızıl saçlı güzellik, gece saçlı dilber, kırmızı gözlerin ölüm andı içtiriyor birmilyon birinci kere bana. nefes almak zorlaşmasaydı seni düşünürken, inan bırakmazdım bir saniye dahi seni düşünmeyi.
gökyüzünden inen beyaz meleklerin ardına bakmaya çalışıyorum. aman Allah'ım. Senin mucizen işte orda. kusursuz geceyi sarmış bir karanlıklar örtüsü. bilmek ölmektir lola. batı felsefesinde sana bunu öğretmiyorlar mı. ben de koşmak istiyorum yıldızlar gibi
saatin tiktaklarını duymamak, ve mekanın neresi olduğunu bilmemekle ilintili sonsuzluk sanrılarına kapılıyor bu ölümlü.

sigaramın bitişini anlatmayacağım. çünkü o bitmeyecek diyemiyorum. çünki o bitmeli ki ben anlamalıyım sevmediğim bir dünya daha var. dönmeliyim. ve yasaklı kafelerden birinde kahve içmeliyim.