18 Aralık 2011 Pazar

karpuz

http://www.youtube.com/watch?v=EYiDELUIDfI&feature=youtu.be

"meftun" kısa film

http://www.youtube.com/watch?v=ryU079HWTmI

"meftun" çekim hataları

http://www.youtube.com/watch?v=RWzRlANyEUA&feature=g-upl&context=G2df1933AUAAAAAAACAA

"acib" kısa film

http://www.izlesene.com/video/acib/358038

brucia la terra

akdenizin güzelliği üstündeydi görüş alanıma girdiğinde. Zeytin dalları ellerinde ve zeytin gözlerinde yansımam vardı. Bakışlarını okuyabiliyordum. imkansız bir aşk olmadığını ilk baktığında anlamıştım.Gözlerin gülümsemesi ne demek, o zaman anlamıştım tam manasıyla. Bu sıcak akdeniz ikliminde seni gördüğüme ne kadar sevindiğimi uçamayan bir kuşun tam düşmek üzereyken kanatlanmasıydı. Seni vuracaklardı biliyorum. çünkü bunu benden baban istedi. Tabi gönlünü çalan kişinin ben olduğunu bilmeden. Koskoca italyan mafyası seni öldürecek silahı yapmam için beni bulmuştu. Bana söylediğin ilk sözleri hatırlıyor musun; "Tu vuò fà l'americano". Evet haklsın, nolmuş zaten ben de çok iyi taklit yaptığımı söyleyemem.
Babanın karşısına çıktığımda bana söylediği ilk söz ise ;"Ex Gladio Equitas"; Adaleti kılıç sağlar oldu. Belki de haklıydı. İnsanoğlu binlerce yıldır adaleti kılıç ve türevleriyle sağlamaktaydı. Babanın adaleti sağlaması için şimdi de benim bir adalet kılıcı inşa etmem gerekiyordu. Ruger Mini-14 tüfeğini çıkararak babana gösterdim. bununla  2 mil mesafede herkesi vurabileceğini söyledim. Üzerinde biraz daha değişiklik yapıp kurşun hızını da ayarlayabilirim dedim.
Bende tasarladığım silahın seni vuracağını bilmiyordum aslında. İnsanlar ölmek zorunda kalırsa ölür sevgilim. Bunu benden daha iyi biliyorsun. Ve ben aynaya baktığımda kırışmış zeytinler görmek istemiyorum. Aynanın ötesine geçbilrsem, gökkuşağının ardında ne var  bulabilirim. tıpkı çocukluğumda düşlediğim gibi.
Belki de farklı şartlarda tanışmalıydık. Ben yeteneklerimi mucit bir makine mühendisi olmak için kullanmalıydım. Belki de suyla çalışan arabaları ben bulurdum. Sen de benim üniversitemde doğu dilleri okuyan bir öğrenci. Mezuniyet törenine beraber giderek hindistana satacağımız yeni bisiklet motorları üzerinde konuşabilirdik senle. Aşk her zaman böceklerin çiçeklerin dünyasında geçmiyor sevgilim. Biraz iş konuşmalıydık. Derisini ne kadarını gösterirse, o kadar fazla güzel olacağını düşünen kızların bakışları ve kıskançlığı arasında piste çıkartırdım seni yeni filizlenmiş bir dal kadar nazenin olan elini tutarak. Buna inanabiliyor musun. Eğer bu dağ başında doğmamış olsaydın şehirli bir Marla Singer olabilirdin. O zaman çözmemiz gereken tek dilemma bendeki beni öldürmek oluyordu. Havaya aşırı miktarda salınan "seni seviyorum"lar ozan tabakasının delinmesine neden olabilirdi. Umrumda değil, uzayda yaşayabilmek için oksijen üretebilecek, ve deniz altında kullanıma geçirdiğim bir motor icat etmiştim ben çoktan. Tek yan etkisi biraz baş ağrısı yapması o kadar.
Malesef bu cehennemdeydik ve ben seni vurmak üzere olan adamı seyrediyordum şu an. ve seni... tepelerin ardından aşmış bir ay ışığı yansıyordu adeta teninde. Ama cehennemin varlığını ne kadar inkar etsen de sevgilim o vardı karşımda duran izbandud da zebanilerinden biriydi. Ve her zamanki klişeyle ayrı dünyaların insanıydık. Belki babanla aynı dünyayı paylaşıyorduk fakat baban tipim değildi bir kere. baban iki aile arasındaki barışı sağlamak istiyordu bunu anlayabiliyorum. ama barışı sağlamaya çalışan insanlar en büyük günahlara bulananlardır aslında. Bu satırlarla tarihten kaçıp gelecekte yaşamak istiyorum. Ne kadar mantıksız. sırtına bir sopabağlanmış ve sopanın ucuna havuç sarkıtılmış tavşanlar gibi boşuna koşuyordum geleceğe doğru. Geçmişi atlatmadan geleceğe gitmek imkansız, ve ben bunun için bir makine icat edemedim henüz tabi gözlerini saymazsak. Gözlerin beni milyon ışık yılı ötesine götürüp getirebiliyor sevgilimi. bunu senin bilmemen bana kaçak yolcu muamelesi yapmayacağın anlamına gelmiyor. Bidaha serni göremeyeceğimi bilerek uzaklaşıyorum şimdi burdan arkada fethedilmemiş bir ülke bırakarak. Bir de kızıl saçlarını kızıl deniz gibi ikiye yarıp beni onlarda boğmak için taradğını biliyorum. Sen taradıkça ben boğuluyorum dağılan buğday tanesi kokulu saçlarında. Adam tetiği sana doğru doğrultup dürbününden sana nişan alıyor işte. Korkma ölmeyeceksin sevgilim. Çünkü düzeneği ters yaptım. Yani adam tetiği çektiğinde aslında yüzünü bir milyon nar tanesi parçaçığına çevirecek. Ve şimdi gitmeliyim, sakın babandan korktuğmu zannetme. gitmeliyim çünkü ay havada yanar bir göz oluyor nargileme düşmesinden endişe ediyorum. Aşkımız sınırsız matrixler örgüsü olsun istemiyorum sevgilim. Bu yüzden gidiyorum. Hoteline gittiğinde aynada yansımana baktığın zaman, iliştirilmiş bir şiir bulacaksın orda. Aşkmız orda son bulacak sinyorita;
Bana tetiği çekmek üzeresin
ama ben biliyorumki ve belki bütün fizikçiler
bakışların kurşundan daha önce ulaşacak bana
o zaman beni vurmadğını anlayamayacaksın,
çünkü bu kurşun ben ölmeden yirmi 3 yıl sonra saplanacak
sen o zaman uzayan bir akdeniz olacaksın.
ben cesedimi mezarkabul noktasında bekletirken
plaka koyduğun müzik çalacak:
la vita bella,
buluşmak orhan gencebayın şarkılarına kaldı sevgilim