18 Mayıs 2012 Cuma

bir tını gelir

tenine dokunan kara bulutularda üşürsün;
sağnak yağar anılar üzerine;
durmak vesilesisyle bir fasıl bekletirsin hayatı
bir fasıl;
bir ölüm bir nehir bir gökyüzü
ıslak olması gözlerinin
hiçbirşey ifade etmez
kelimeler zaten çığlıksızdır
kelimeler,suluboyası biten ressam.
kelimeler birdaha diriltilemez
belki efsaneydi kelimeler
iki şehir gibi
sodom ve gomore gibi.
ama bir tını gelir.
gitmez bidaha diyemem
gider.
gidene kadar beyinciğindeki damarlarına ulaşıp nüfus eder
küçük kördüğün mercimekten de mercimek kuvve-i hafızanda.
tenine dokunan kara bulutlar, tenindeki çarpışmalar
 dolu yağdırırlar;
sen ağlarsın, endülüsü kaybetmiş krallar gibi.
duyan,
duyan bir kara kaplı dertler,
duyan varmıdır karıncanın karda yürüyen ayakseslerini

ölü olmak çok sıkıcı geliyor bazen

ölmek vakti geçince,
vakit geçirmek epey zorlaşıyor;
ezanı duyuyorsun, ben duyuyorum
kalkamıyorum...evet sıkıcı
birşey diyecek oluyorsun, "portakal" mesela
turunculuğunda bir sessizliğe boğuluyorum.
bir pankart asacaksın olmuyor,tutmuyor ellerin,
bir slogan sallayacaksın dudakların arasından
bir tankın üzerine salınan taş gibi
çıkmıyor sesim.
evet, ölü olmak çok sıkıcı
yazları su kenarlarına oturup türkü tüttüremiyorsun.
kurbağlardan tiksinemiyorum.
bilmek dürtüsü kalmıyor. bilmek.. düşünsene bilmek dürtüsü kalmıyor. hafzalan almıyor hiçbirşeyi bilmek! kalmayınca
dişlerini bilemek... ne fayda...
fayda, hayatta kalanlara...
"vayki gençtim, ölümle paslanmış buldum sesimi".
ölü olmak neden sıkıcı biliyor musun.
insanlar bunu bilmiyorlar..