2 Ocak 2012 Pazartesi

MİNİK DEVRİM LİDERİ

     Pastel boyaları eline geçirdiği her fırsatta anne baba ve kendisinin el ele tutuşmuşluğunu mutluluğun kendisi diye resmeden çocuk, bu resimlerin ilkini yaptığı o ilk zaman, eserinin ‘şah’ı olarak kalktığı masasından bu kez yorgun iner. Annesinin etek ve bluzunun rengi, babasının saçlarını hangi tarafa yatırması gerektiği, kendisine ise ne giydirirse annesini hoşnut edebileceği konuları üzerine daha çok kafa yormuştur bu resminde. Bu sefer, sayısını unuttuğu önceki bilmem kaç resminde ters giden o şeyi bulup şimdikinde tekrarlamamaya kararlıdır çünkü. Yürür odasının kapısından salona doğru; değiştirdiğinin oda değil de ülke olduğunu bilmeden, yeniden… Sınırından adımını attığı bu yeni ülkede değerlere paha biçildiğini; biçmeyenlerinse nasıl cezalandırıldığını, kıymetlilerinin gözlerindeki parıltının; soğuk PC ekranında, almayı düşündükleri kırmızı arabaya bakarken, kendi elindeki kağıttan dünyanın gökyüzünde batmakta olan güneşin ardında bıraktığı kızıllığa bakarkenkinden daha yoğun olduğunu görebildiği o an anlayacaktı çocuk. Bundan sonra ülkesine, bu yabancı ülkede gördüklerinden etkilenmiş ve o kısacık anın ona öğrettiği ne varsa kendi ülkesinde uygulamaya geçirme ülküsündeki bir devrim lideri olarak döner. Eline aldığı son beyaz kağıt ise üzerine kızıl devrim manifestosunu yazmak içindir. Bu minik devrimcinin elleri bundan böyle kırmızı pastel boya ile değil kan kırmızısıyla kirlenecektir…

1 yorum: