28 Mart 2012 Çarşamba

Last whisper

Bir sigara yaktım. Buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. Merak da etmiyordum o kadar. Sigara dumanı gözlerimi acıtmıştı. Gözlerimi kaçırırken dumandan beyaz yastığa dağılmış kızıl saçlar ilişti gözüme. Kızıl saçlar… Şimdi bira-z hatırlıyordum. Bir kafede oturmuş kahve içiyordum bu saatlerde. Yine aynı kızıl saçların parıltısını seyretmekteydim. Uzundu saçları. Uçlarına doğru indikçe saçları kıvrımlı. Ne tür bir kahve içtiğimi hatırlamıyorum. Ama kafenin içindeki oryantal dokuyu hatırlayabiliyorum. Kırmızı renkte alaturka koltukları, oturduğumuz mermer masayı…

Norveç soğuktu cidden… İnsanların ısınmaya ihtiyacı vardı. Bazen bir çeşit sıvı ve bazen bir çeşit katı buna yardımcı olabiliyor. Kızıl saçlarına bir daha baktım. Dışarıda batmakta olan güneşle uyumluydu. Burada zaten her an güneş batıyor gibi bir karanlık vardı gökyüzünde. Biraz da kızıllık… Masada yarım kalmış bardaklara ve içerisindeki kızıllığa ilişti gözüm. Bu sefer de başka bir mekânı hatırladım karanlık ve gürültülü olan. Ellerimizde yine kızıllıklarla dolu hayaller ve gerçekleşmemiş arzular vardı. Dünden beri dikkatsizce şişmanladığımı hissediyorum. En son ne zamandı… En son… En son… Neyse hatırlayamadım.
         Kapalı gözlerin üzerindeki yay gibi gergin kaşlara çevirdim dikkatimi. Kızıllık mı çarpmıştı acaba beni. Yoksa hala kusmadım mı? Bir şeylerden korkunca gelip seni buluyor. Bu odadan mı korkuyordum. Telve kokusu geldi… Burada Türk kahvesi yoktu ki.

İşten dönen kambur adamların karda bıraktığı ayak seslerini avuçlarımda top haline getirmek istiyorum. Camdan bir evim olsun istiyorum bir de sen… Senin kim olduğunu bilmiyorum.
         Sıkılıyorum bugüne kadar yapılmış her şeyden. Sıkılıyorum bugüne kadar yapılmamış her şeyden. Sıkıntım olması gerektiği gibi değil. Benim sıkılmam herhangi bir sorun üzerine kurulmuş değil. İnsanların neden gülmeye ihtiyaç duyduklarını anlıyorum da, neden güldüklerini, neye güldüklerini anlayamıyorum.
         Kışta açan çiçekler de mi olurmuş. Dışarıda esen rüzgârla cama toslayan açık pembe beyaz mor siyah renkteki çiçek parçasına bakarak.
         Gözlerimi yine kızıl saçlara çeviriyorum. Kıvrımları seyrederken yüzüne gidiyor gözlerim. Elimi uzatıp tutuyorum kızıl sakallarından. Dudaklarımı ve kızıllığını bir çalar saat gibi kullanıyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder