18 Kasım 2011 Cuma

na-ayrılmak

biraz altın tozu nefesin, biraz gümüş tozu tenin, bandırlmış tuzuna ve tozuna geçmişin. ha bide geçmemişin. işte senin tarifin. yakarışlarım toz bulutlarına. başım hep tozlarla belada. silsem izi kalır masamda, dudak tozun hala yakamda. Çocuk ben daha küçüğüm. ihtiyar verdiğin her öğüt bende bir düğüm. ama naparsın, üstümü kirletmektir benim görevim. Bilirim yine kızamayacaksın bana.affedeceksin ve basacaksın bağrına. yıkılmak en kolayı ve galiba ben bu işte çok iyiyim hiç olmadığım kadar. şarkı söylemem gibi çirkinim. Vururlarsa beni bir gün yolun ortasında bilki bunlar siren sesleri değil. herkes gibi bir kapı beklemekteyim zamanı yarıp açılan. Ey nolan! beni de filminde oynat. gökyüzünü bir kılıçla yarıp dökülen yıldızlarla misket oynamak isterdim, denizleri kaşıklayarak bitirebilirim eğer biraz vaktin varsa.bir parça çay olsa içermiydin, bir soğuk kahve koydu yüreğime, sen gitsen de ben onları oyalasam, sonra planladığımız gibi buluşsak aynı yerde, yolun kenarında. hani hep beklediğimiz otobüs durağı. hani binip de inmek istemediğimiz otobüsü beklediğimiz durak. o otobüse tekrar binsek, ellerimiz birbiriyle kaynaşıp ayrılamayacak kıvama gelene kadar erise senin sıcaklığında. ve gözlerimiz kararana kadar açlıktan inmesek geberesiye. gülüşüne binelim bu otobüse, biliyordum o otobüse bindiğimde inemeyecektim bir daha. sen indin. ve indiğinde bir gül yaprağı hissettim suratımın ortasında. gözyaşlarımın kusuruna bakmasaydın keşke. ve yüreğim error veriyor deyince gülmeseydin keşke.  her yerde toz var. ne kadar silsem de, bitmiyor. çok özledim demek havada kalıyor çivisine asılamamış bir çerçeve gibi. Atilla ilhanı özledim. davamda yanmayı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder