15 Temmuz 2011 Cuma

Bu da mı Gol değil?


demlenelin mi bu gece?
ama çay gibi
şöyle en koyusundan
dem bu demler deyip
gönül şarkılarına dolanalım
Bi soran olursa "he" der geçeriz
zaten hayat da bize öyle geçirmedi mi
neyse boşver
Hem ben yanlız değilim ki
yalnızım ....

Gündemden "düşmek"


İnsanlar düşmekten korkar. Çoğu yazar da gündemden düşmekten korkar. Peki nedir bu gündem? Nedir bu düşmek? Gündem bir sözlükte şu şekilde açıklanıyor: “Meclis, kongre gibi toplantilarda görüşülecek konularin bütünü, ruzname”. Görüşülen konular var bir mecliste. Bu meclis halkın tümünü de kapsar nitelikte. Peki düşmek; “Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukaridan aşagiya inmek * Durdugu, bulundugu, tutundugu yerden ayrilarak veya dayanagini, dengesini yitirerek yukaridan aşagiya inmek * Yere devrilmek, yere serilmek”
Demek gündemden düşmek de böyle birşey. Durduğu bulunduğu yerden ayrılarak, veya dayanağını dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya düşmek. Oluşturulan sunni gündemlerde düşürülmek ne kadar da kolay. Bir yazı, bir olay “bulunduğu yerden” kervanın istikametinden ayrılıyor ve buna düşmek dönüyor. Kervanda başı kim çekiyorsa insanları gündemden düşüren de o olsa gerek.
Peki bunun adı niye düşmek? Eğer güncel konuları takip edemiyorsak, manşetlerde ne yazıyor haberimiz yoksa bizde “düşmek” ya da “düşürülmek” le tehdit ediliyoruz. “Sakın ha! Sürüden ayrılmayın, yoksa düşersiniz” belki annemizin bizi uyutmak için söylediği öcüler yer masalı, büyüyünce de yaşa göre kalıp değiştirerek tekamül ediyor olmalı. Başı çekenler düşürmeyi çok seviyor. Başı destekleyenlerde düşürülmemek için o kasabın, koyunu astığı çengelde takılı kalmak için çok uğraşıyorlar. Kasap köfte olacaklarını düşünen yok. Bu işten çıkar sağlayanlar kasaplar ve dükkan önündeki kediler. Peki gündeme tutunmaya çalışanlar neyin peşinde?
Gündem denen tepeden aşağı kelleler sallan yuvarlan düşüyor. Bence hiç o tepelere çıkmayıp güzelim yaylalarımızda kendi obamızda gündem olmalıyız. Böylece tepede kalan deve başları da kendiliğinden dağda kalıp (dağlı olup) gündemimizden çıkmış olurlar.
Sahi noldu gündemi tam sayfa kaplayan şikeler... ve bu sayfaları asıl hakeden gündemden düşenler neler?

Biutiful'dan iki kare



Inarritu’nun son filminin ismi “Biutiful”.  Bu yönetmenin hangi filmini izlesem insanların trajedisini görüyorum. Filmin detaylarına girmeden bana en çarpıcı gelen bir kaç kareden bahsetmek istiyorum.
Önce filme ismini veren sahne: filmin ana karakteri Uxbal’in kızı babasına “güzel” kelimesinin İngilizce nasıl yazıldığını soruyor. Babası da “biutiful” diye yazıyor kelimeyi. Aslında bütün filmi tek kelimeyle, tek hamleyle anlatabilmektir bu. Kızına yardım etmek isteyen Uxbal’in çaresiz bir şekilde yaptığı yanlışı görüyorum. Güzel kelimesini ona yanlış yazdıran neydi? Basit düzlemde ele alırsak cevap çevresiydi oluyor. Uxubal iyi bir eğitim alamamış, yasal olmayan işlere bulaşmıştı. Bu şartlarda kızına yapabileceği yardım da bu kadar oluyor. Başka bir cihetten ele alıp, kelimeyi biraz daha derinlemesine incelersek filmin içeriğiyle benzerlik gösteren bir paralellik görüyoruz. Güzellik,tıpkı kağıta çarpık aksettirildiği gibi, Uxbal’ın hayatına aksetmiş güzellik de gayet çarpık bir giriftlikte. Her ne kadar tanrısız çıldırmış bir dünya sokaklara kaos olarak yansısa da hayatta güzel olan şeyler var elbet.
Hemen bahsetmek istediğim karelere geçiyorum. Karelerden birinde, Uxbal ve ağabeyi hiç görmedikleri babalarının mezarlarını açtırıyorlar maddi bir sebep dolayısıyla. Ceset çıkartılıp, yüzü açıldığında Uxbal’in kardeşi cesete bakamıyor ve hatta tiksinerek odadan çıkıyor. Ortama dağılan mide bulandırıcı leş kokusunda diğerleri de zor tutuyor kendini. Fakat Uxbal kimsenin fark etmediği birşeyi fark ediyor. Ne koku umrunda ne de insanların tepkileri. O, ölü babasının çürümüş suretine dalıp gidiyor ve yanına yaklaşıp yüzüne dokunuyor. Uxbal’in yüzündeyse huzurlu bir ifade bulunuyor  bu sırada.
İkinci kareye geçtiğimizde, Uxbal içinde bulunduğu dertlerle,  karamsar bir ifadeyle ilerliyor köprü olduğunu düşündüğüm bir yolda. Elinde telefon, arka planda trafik görüntüleri... Uxbal cesedin yüzüne bakarkenki ifadeyi takınıyor birden. Gözler bir noktada sabitleniyor ve kamera gökyüzüne yöneliyor. Peki ne var gökyüzünde? Ne oldu ki Uxbal bu kadar şaşırdı ve telefon konuşmasını unuttu? Gökyüzünde peydah olmuş hadise bizim belki hergün karşılaştığımız bir olay. Evet, gökyüzünde görmeye alışkın olduğumuz kuş sürüleri var. Tek bir vucütmuş gibi aynı anda hareket eden, aynı anda viraj alan iki küçük kuş sürüsü...yeryüzündeki çarpıklıktan gökyüzündeki güzelliğe;biutiful...
Ve bir menkıbe geliyor hatrıma. Peygamber ve arkadaşlarının bir köpek leşini gördüğü hadise. Peygamber arkadaşlarından bazıları durumu kötü bir görüntü olarak değerlendirirken, rahmet peygamberi gözlerini leşe çevirip “ne güzel dişleri var” diyor.
Elbette güzel gören güzel düşünür. Peki ya şu yönetmene ne demeli. Belki de hiçbir fikri yok islamiyet hakkında. Çoğumuzun göremediğini görüyor. Hakka giden yollar yeryüzüne gelmiş insan sayısına denk olsa da hakkın yolu bir işte. Belki bizde “biutiful” daki güzeli görürüz bir gün.

Berat kandilinizi tebrik ederim.

sen beni öpmezsen

Sen beni öpmezsen
Belki ben Türk kalırım
Bir ata biner
Küheylanlarla rüzgarlara
Karışırım.
Sen beni öpmezsen
Bir göçmenlik sevdası alır beni.
Avradım da kalsın
Ben silahımı alırım.
Ve sen beni öpmezsen
Belki ben
Bıyık bırakırım