18 Haziran 2012 Pazartesi

şehirlerin insanları

şehirler insanların ne yazdıklarını etkiler arkadaş. çok yeni bir tespit olmasa gerek. şu sıralar, o şehir bu şehir gezerken anladım bunu. ben fark etmesem de, tarihin içinde sıcak sıcak yanan, kokusu mis gibi dağılan tarihi binaların arasından geçerken yazdığınla ankaranın soğuk heykel ve parkları arasında yazdığının arasında fark var. Örneğin tophanenin nargile kafelerinde otururken sıradan biryerde oturduğumu düşünebilirim. Lakin farketmeden seyrettiğim manzarada Kılıç ali paşa cami var. Taksim amele kaynıyor olabilir. Ama dar sokakların ahşap evlerine baka baka indiğim yokuş, nazlanan bir sigara dumanı gibi nakşolur zihnime. Bu böyledir. Arnavut kaldırımlarda ayağın takılınca, atlar nasıl iner diyebilirken,asfalt kokan caddelerde petrol gelebilir aklına.

14 Haziran 2012 Perşembe

güneş ışığına maruz bırakmayınız

gündüz yazılmıyor birader. hayata tutunma çabaları takdire şayan salyangoz, kabuğuna beni de al.

13 Haziran 2012 Çarşamba

KORKMA BEN VARIM

paradokstur kendileri. yani istediğimiz birinin yanımızda olmamsı bir korku sebebiyse,birden çıkagelip "korkma ben varım" demesini isteriz. ama zaten o kişi hiç var olmasaydı korkulacak birşey de olmazdı. sahip olduğumuz şeyler ya da sahip olmaya çalıştığımız ya da sahip olduğumuzu sandığımız şeyler aslında bize sahip. Bunun farkına varmamız ise bir telefonun şarjının bitmesine bağlı. matrixin ilk filmindeki bir sahneyi hatırlayalım. neo'nun kablolarla bir fanusta,hiç kullanmadığı bedeninde uyanış sahnesi. bir cenin motifinde bir sürü kablolayla bağlanmış neo. Her kablo bizi hem hayata bağlıyor hem de tutsak ediyor. bağlanmak, tutsaklıktır diyebiliriz. ama bağlanmak aşktır. yaradılışımız gereği birilerine bağlanmak zorundayız. doğdumuzda annemize. büyüdüğümüzde bir tanrıya, ya da tanrısızlığa. Ama illa bir bağlanma sarmalının büklümlerinde yetişiriz. bir mürşit olup şeyhimizi ararız. bankacı olup paralarımızı. bağlanmak insani birşey olduğuna göre ne kadar çok bağlanırsak o kadar çok insanız ve o kadar çok özgürüz. bağlanmak özgürlüktür beyler.

12 Haziran 2012 Salı

Korkuyorum



Saat gece 1 ve ben korkuyorum
Tıpkı bir salyangozun evini kaybedip, açıkta kalmasından korkması gibi …
Tıpkı bir kuşun çocuğum ya uçamazsa korkusu gibi.
Tıpkı bir arının ya kraliçemiz ölürse korkusu gibi  bişey işte.

Ben de kraliçemi kaybetmekten korkuyorum.
Korku sevginin bir ölçütü olabilir mi, bal gibi de olur, bakın yine bal dedim
Kraliçem gider ve bal kokan hayatım sona erer diye korkuyorum.
İçim içime sığmıyor, kalkıp gitmek istiyorum, seni görmek istiyorum
İt gibi kapında nöbet tutmak istiyorum. Kuş gibi değil ben it gibi özgür olayım istiyorum.
Kuyruğum hava da sen de yanımda ol istiyorum …

Aradığım kişiye şu an ulaşılamıyorsa ne zaman?
Alıp o telefonu fırlatmak, yok yok içine girip yanına ulaşmak
Ben burdayım deyip saçını okşamak.
Ama yapamıyorum, burda aval aval duvarlara bakıyorum.
Duvarlar korkuya iyi gelmiyor,kapılar da.. pencere iyi gelir belki
Açıp şimdi bağırsam yaaa …

9 doğurmak tabirini tam anlamıyla yaşıyorum.
Sensiz olmayı hayal edemiyorum.
Meğerse ben hiçmişim, meğerse korkağın tekiymişim.
İçim ürperiyor, ne yapıyorsun şimdi diye
Dualar ediyorum güzel güzel uyuyor ol diye.
İçini ferah tut murat derdin burda olsaydın.
İçim huzur dolardı, vakt-i saadeti yaşardım.
Kafamda senin sesini duyduğum için rahatım biraz
Meğer seninle kaç dakika geçirsem de bana az
Sensizliğie ve sessizliğe ediyorum itiraz.
Ne olur artık aç şu telefonu, naz yaptım de bari nazzzzz.

Ben karanlıktan korktuğumu sanırdım ama seni kaybetmekten daha çok …
Bir itin sahibini kaybetmesinden korktuğu gibi..
Bir kedinin ciğercinin kapanmasından korktuğu gibi
Bir ayının dünyadaki tüm arıların tükenmesinden korktuğu gibi ..
Bak yine bal dedim ..
Kraliçem nerdesin …