son on-yirmi yılda edebiyatımıza fena bir otobüs girdi. genelde hikayelerin geçtiği mekanlar otobüs durakları,otobüs içleri ve metrolar. yazarların çoğu günlerinin önemli bir kısmını yolculukla geçiriyor ya da ancak yolculuk yazarken yazma fırsatı bulabiliyor. bunlarda geçn yazarlar oluyor sanırsam. amerikan filmlerinde de o metal yığını metorlara çok rastlarız. pis bi olay olacaksa kapkaca maruz kalacaksa masum kız karakter genelde son metroyu beklerken bu olaylara maruz kalıyor. öellikle metroda deheşet üzerine yapılmış bir film bile var. tabi metro, amerikanlar için frontier anlayışı da taşıyor. bir zamanlar at üstünde,sonra da buharlı trenlerle geçtiler hep önem. artık bu görevi metro görüyor.
halk otobüsleri de insanlara ilham kaynağı olacak çok malzeme olması da bu olayı arttırıyor.otobüste birkere insan var. her türlü insan yüzü ve farklı dertlerle bezeli insanlar, nereye gittiklerini tahmin etme oyunları.otobüsde gözlerin dalıp gitmesi de otobüs yazarlığını tetikliyor sanırsam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder