kar taneleri arasında çıktın karşıma, bende karıştırdım seni kristaller arasında. Karanlığın zifiriydi, dokunmak istedim, dokunursam belki de orda olmadığını düşünebilrdim. Nöronlarım beni yanıltabilir diye korkuyordum. Karşımda gölge ve kar karışımı silüetin vardı ve ben ayak izlerini göremedim yerde. Korkuyordum çünkü; gözlerim beni yanıltıyor olabilirdi. Ama asıl korktuğum gözlerimin beni yanıltmaktan vazgeçmesiydi. Korkuyordum che belki de hiç dünyaya gelmemişti. Bir kaç adım attın bana doğru, ellerini o kadar çok tutmak istedimki...
şarap mahzeni karanlığında gözlerin ve karın beyazına karışmış teninde uzunca ısınmak istedim.Çok üşütüyor bu fırtına beni. Botlarım su geçirirken ve titrememek için direnirken yıldızları görmeyi diliiyordum ceplerinde sakladığım. Bir kaç adım attın fakat bir kaç kelam etmedin.Etseydin ben rüya görüyor olurmuydum sence.Karanlık seni saklamak için gelmemişti, karanlık sana bakan gözlerin kamaşmasını engellemek için gelmişti. Üşümekse, sana bakan yüreğimin hararetini dindirmek için. Çok oluyorum ben ve bir çanta dolusu fikirlerim. Denize dökmek için her gidişmde bir kaç sen daha ekleyip döndüm evime. Kahve içmeye gittiğimide, drajeli getirdiler seni,koydular önüme, okulun merdivenleri sana çıkıyordu, yapılan bütün hava tahminleri senin üzerineydi; bugün hava senle karışık yağmur yarın parçalı senli. özledim seni, gökyüzü tahmin ettiğin kadar derin değil ve denizler aslında sığ, ya da bana öyle geliyor hasretimi bunlarla karşılaştırınca. şimdi yıkılıp gitmek ve bir kaç kadeh budalalık içmek isterim. Aklım yelkovanla yarışamaz.çünkü saat seni düşünmeye üç var, ya da saat seni özlemeyi beş geçiyor. dün yediğm yemek senli muhallebi, hani her zamnki cafede
good one...
YanıtlaSil